22 Eylül cuma gecesi Kanal 7’nin “İskele Sancak”
programında sayın Ahmet Hakan’ın yönettiği Türkiye’de kimlikleri çok
konuşulan bir zümrenin mahiyeti üzerinde görüşmeler yapıldı. İlmi dilde
“Sabetaycı” halk dilinde ise “Dönme” diye anılan ve eski tarihlerden
beri sözü edilen bu zümreyi iki kişi tartıştı. Münakaşaya esas olan
kitap, sayın Mehmet Şevket Eygi’nin yeni yayımlanan “Sabetaycılar ve
Yahudi Türkler adlı eseriydi.” Tartışmaya kendi isteğiyle katılan ise
değerli gazeteci merhum Abdi İpekçi’nin kızı Nükhet İpekçi
hanımefendiydi.
Gece saat 11’lerde başlayıp ertesi gün üçbuçuk’a kadar süren bu
görüşmeler sayın Ahmet Hakan’ın ve karşılıklı tartışan iki değerli
zatın konuşmalarıyla gerçekten nezih ve kibar fikir tartışmalarına
vesile oldu.
Türkiyemizi yıllardan beri hâlâ üzüntü ve ıstıraplar içinde bırakan
merhum İpekçi’nin acılı kızı Nükhet hanımefendi cidden olgunluk
göstererek babası ve ailesi hakkında söylenenleri ve bu ünlü yazarın
katledilmesinden duyduğu acıları dile getirmek konusunda dinleyenlerin
takdirini topladı.
Bir defa mesele Türkiye’de hürriyet ve demokrasi üstünlüğünün bir
anlamda, televizyona çıkabilen ilk yansıması idi. İkincisi Nükhet Hanım
kendilerinin “Sabetaycı” bir soydan geldiklerini fakat babasının ve
kendisinin asla “Sabataist” olmadıklarını yani gizli din
taşımadıklarını açık ve seçik bir dille ifade etti.
Sayın yazar Şevket Eygi bey ise Sabetaycılar hususunda, kendi
görüşlerine Sabataist dostu Ilgaz Zorlu’nun görüş ve iddialarını da
ekleyerek yazdığı kitabında görüşlerini açıkladı. Bazı militan
“Dönme”lerin gizli ve zararlı saydığı faaliyetlerini nazik sözlerle
ortaya koydu.
Sayın Nükhet İpekçi’nin son derece makul düşünceler ifade ettiğini
görmek, bizi sevindirdi. Ancak bu konuşmaları arasında belki beş, belki
altı defa hiç tanımadığı ve muhtemelen hiç okumadığı “Ahmet Kabaklı”
isminden biraz da kınayıcı bir dille söz etmesi bana son derece hayret
verdi ve üzüntülere düşürdü.
Dört saat boyunca ismimin Nükhet Hanım tarafından sürekli
tekrarlanmasını büyük ıstırapla dinledim. Söylediklerini her ne kadar
tekzip etmeğe çalıştımsa da ne yazık o toplantı boyunca bunu
başaramadım. Çünkü tekzip hakkımı kullanmak için Kanal 7 santralına
yaptığım başvurular maalesef ihmale uğrayarak sayın yönetmen Ahmet
Hakan Coşkun’a iletilememişti. Saat 3’e kadar yaptığım bu çırpınışlar
zaten rahatsız olan vücudumu bir hayli sarstı.
Aslında Nükhet İpekçi hanımın benim adımı kasıtlı olmayarak
tekrarladığını ümit ediyorum. Çünkü kendileri sözünü ettiği 1977
yıllarında zaten 13 yaşında bir öğrenci olduğunu ifade ediyor. O
yıllarda benim adım milliyetçiliğe karşı olan zümrelerin şiddetli öfke
ile karşı oldukları bir isimdi. Bu bakımdan “sağ”ı şiddetle savunan bir
yazar imajı Nükhet hanımda da meydana gelmiş olabilir.
Oysa benim, öldürülmesini hâlâ içime sindiremediğim Abdi İpekçi beyle
hiçbir ırk, dönmelik vs. tartışması yapmadığımı son derece iyi
hatırlıyorum. Bilakis Abdi İpekçi beyle dostluk içinde bir çok iç ve
dış seyahatlerde bulundum. İki büyük gazetenin önde gelen yazarları
olarak daimi selamlaşma içinde olduk. Hatta Merhumun yine o yıllarda
beni övmek lütfunda bulunan hoş yazılarını da hatırlıyorum.
Anladığım şu ki: Nükhet Hanım 13 yaşlarında bir çocuk öğrenci olarak
kulaktan duyduklarını ve çevresindekilerin bazı sohbetlerini aklında
tutmuş. Hiç gereği yokken de yanlış bir sembol olarak benim ismimi bir
gecede altı defa tekrarlamak yanlışlığına düşmüştür.
Ama elbette ki benim adımı (delilsiz ispatsız hem de biraz husumetle)
anarken bir çok kitap ve gazete küpürleri karıştırmalı idi. Çünkü aksi
halde benim, kendisini bu yersiz suçlamalarından ötürü mahkemeye
verebileceğimi düşünmeliydi. Nitekim (hiçbir misal ve delil
göstermediği halde) belki de Nükhet İpekçi’nin farkında olmayarak ve
bilmeyerek yaptığı bu büyük sataşmalara karşı kanun yolu ile herşeyi
yapacağım.
Bu tekzibimi yayımlayan Kanal 7’ye ve yönetici sayın Ahmet Hakan
Coşkun’a teşekkür ederim.
Sabetaycı ve dönmeler hakkında yapılan son derece değerli tartışmanın
her iki tarafını da büyük istifade ile karşıladım. Bu konuda bir katkım
olarak ben de size çok okunan bir kitabın adını vermekle yetineceğim.
Bu yıl yayımlanan kitabın adı “Selanik’te Bir İsmail”dir. Bu önemli
eseri size ayrıca tanıtacağım. Şimdilik sadece adresini veriyorum.
Kitabın Türkçesi Selânik’te Bir İsmail’dir. Yazarı Jean-Jose Frappa
olup asıl adı “A Salonique sous l’oeil des Dieux”dür. Roman gibi de
okunan bu kitabın yazarı 1915-1917 yani Birinci Dünya Savaşı yıllarında
bir Fransız subayı olarak Selanik’te bulunmuştur. O yıllarda Osmanlı
devletinin bir ili olan Selanik’te 25-30 milyon Yahudi, 15-20 milyon
Türk, 5-6 milyon Rum ve Bulgar yaşamaktadır. Bağımsız bir millet gibi
gösterilen Dönmelerin sayısı ise 1.500’den ibarettir. İşte Fransız
yazarı Jean-Jose Frappa o zamanın Selanik’ini, Yahudileri, Türkler’i ve
Dönmeleri ile karmakarışık ve kendilerine göre hayatları, aşkları,
politikaları olan bir topluluk olarak romanlaştırmaktadır.
(İsteme adresi Tel: 0212 526 16 15-Fax: 0212 513 77 49)