Sabetaycılık-Mehmet Şevket Eygi ve Nükhet İpekçi
Türkiye Gazetesi - 27.09.2000
22 Eylül cuma gecesi Kanal 7’nin “İskele Sancak” programında sayın Ahmet Hakan’ın yönettiği Türkiye’de kimlikleri çok konuşulan bir zümrenin mahiyeti üzerinde görüşmeler yapıldı. İlmi dilde “Sabetaycı” halk dilinde ise “Dönme” diye anılan ve eski tarihlerden beri sözü edilen bu zümreyi iki kişi tartıştı. Münakaşaya esas olan kitap, sayın Mehmet Şevket Eygi’nin yeni yayımlanan “Sabetaycılar ve Yahudi Türkler adlı eseriydi.” Tartışmaya kendi isteğiyle katılan ise değerli gazeteci merhum Abdi İpekçi’nin kızı Nükhet İpekçi hanımefendiydi.
Gece saat 11’lerde başlayıp ertesi gün üçbuçuk’a kadar süren bu görüşmeler sayın Ahmet Hakan’ın ve karşılıklı tartışan iki değerli zatın konuşmalarıyla gerçekten nezih ve kibar fikir tartışmalarına vesile oldu.
Türkiyemizi yıllardan beri hâlâ üzüntü ve ıstıraplar içinde bırakan merhum İpekçi’nin acılı kızı Nükhet hanımefendi cidden olgunluk göstererek babası ve ailesi hakkında söylenenleri ve bu ünlü yazarın katledilmesinden duyduğu acıları dile getirmek konusunda dinleyenlerin takdirini topladı.
Bir defa mesele Türkiye’de hürriyet ve demokrasi üstünlüğünün bir anlamda, televizyona çıkabilen ilk yansıması idi. İkincisi Nükhet Hanım kendilerinin “Sabetaycı” bir soydan geldiklerini fakat babasının ve kendisinin asla “Sabataist” olmadıklarını yani gizli din taşımadıklarını açık ve seçik bir dille ifade etti.
Sayın yazar Şevket Eygi bey ise Sabetaycılar hususunda, kendi görüşlerine Sabataist dostu Ilgaz Zorlu’nun görüş ve iddialarını da ekleyerek yazdığı kitabında görüşlerini açıkladı. Bazı militan “Dönme”lerin gizli ve zararlı saydığı faaliyetlerini nazik sözlerle ortaya koydu.
Sayın Nükhet İpekçi’nin son derece makul düşünceler ifade ettiğini görmek, bizi sevindirdi. Ancak bu konuşmaları arasında belki beş, belki altı defa hiç tanımadığı ve muhtemelen hiç okumadığı “Ahmet Kabaklı” isminden biraz da kınayıcı bir dille söz etmesi bana son derece hayret verdi ve üzüntülere düşürdü.
Dört saat boyunca ismimin Nükhet Hanım tarafından sürekli tekrarlanmasını büyük ıstırapla dinledim. Söylediklerini her ne kadar tekzip etmeğe çalıştımsa da ne yazık o toplantı boyunca bunu başaramadım. Çünkü tekzip hakkımı kullanmak için Kanal 7 santralına yaptığım başvurular maalesef ihmale uğrayarak sayın yönetmen Ahmet Hakan Coşkun’a iletilememişti. Saat 3’e kadar yaptığım bu çırpınışlar zaten rahatsız olan vücudumu bir hayli sarstı.
Aslında Nükhet İpekçi hanımın benim adımı kasıtlı olmayarak tekrarladığını ümit ediyorum. Çünkü kendileri sözünü ettiği 1977 yıllarında zaten 13 yaşında bir öğrenci olduğunu ifade ediyor. O yıllarda benim adım milliyetçiliğe karşı olan zümrelerin şiddetli öfke ile karşı oldukları bir isimdi. Bu bakımdan “sağ”ı şiddetle savunan bir yazar imajı Nükhet hanımda da meydana gelmiş olabilir.
Oysa benim, öldürülmesini hâlâ içime sindiremediğim Abdi İpekçi beyle hiçbir ırk, dönmelik vs. tartışması yapmadığımı son derece iyi hatırlıyorum. Bilakis Abdi İpekçi beyle dostluk içinde bir çok iç ve dış seyahatlerde bulundum. İki büyük gazetenin önde gelen yazarları olarak daimi selamlaşma içinde olduk. Hatta Merhumun yine o yıllarda beni övmek lütfunda bulunan hoş yazılarını da hatırlıyorum.
Anladığım şu ki: Nükhet Hanım 13 yaşlarında bir çocuk öğrenci olarak kulaktan duyduklarını ve çevresindekilerin bazı sohbetlerini aklında tutmuş. Hiç gereği yokken de yanlış bir sembol olarak benim ismimi bir gecede altı defa tekrarlamak yanlışlığına düşmüştür.
Ama elbette ki benim adımı (delilsiz ispatsız hem de biraz husumetle) anarken bir çok kitap ve gazete küpürleri karıştırmalı idi. Çünkü aksi halde benim, kendisini bu yersiz suçlamalarından ötürü mahkemeye verebileceğimi düşünmeliydi. Nitekim (hiçbir misal ve delil göstermediği halde) belki de Nükhet İpekçi’nin farkında olmayarak ve bilmeyerek yaptığı bu büyük sataşmalara karşı kanun yolu ile herşeyi yapacağım.
Bu tekzibimi yayımlayan Kanal 7’ye ve yönetici sayın Ahmet Hakan Coşkun’a teşekkür ederim.
Sabetaycı ve dönmeler hakkında yapılan son derece değerli tartışmanın her iki tarafını da büyük istifade ile karşıladım. Bu konuda bir katkım olarak ben de size çok okunan bir kitabın adını vermekle yetineceğim.
Bu yıl yayımlanan kitabın adı “Selanik’te Bir İsmail”dir. Bu önemli eseri size ayrıca tanıtacağım. Şimdilik sadece adresini veriyorum. Kitabın Türkçesi Selânik’te Bir İsmail’dir. Yazarı Jean-Jose Frappa olup asıl adı “A Salonique sous l’oeil des Dieux”dür. Roman gibi de okunan bu kitabın yazarı 1915-1917 yani Birinci Dünya Savaşı yıllarında bir Fransız subayı olarak Selanik’te bulunmuştur. O yıllarda Osmanlı devletinin bir ili olan Selanik’te 25-30 milyon Yahudi, 15-20 milyon Türk, 5-6 milyon Rum ve Bulgar yaşamaktadır. Bağımsız bir millet gibi gösterilen Dönmelerin sayısı ise 1.500’den ibarettir. İşte Fransız yazarı Jean-Jose Frappa o zamanın Selanik’ini, Yahudileri, Türkler’i ve Dönmeleri ile karmakarışık ve kendilerine göre hayatları, aşkları, politikaları olan bir topluluk olarak romanlaştırmaktadır.
(İsteme adresi Tel: 0212 526 16 15-Fax: 0212 513 77 49)

Ana Sayfa