Son
haftalarda kitap satış listelerinde sessiz sedasız üst sıralara
tırmanan "Evet ben Selanikliyim" başlıklı kitap Türkiye Sabetayçılığına
dair içeriden yazılan ilk kitap özelliğine sahip.
Osmanlı'dan
bugüne kadar sürekli tartışılmış, haklarında çeşitli iddialar
ileri sürülmüş bir dinî azınlık ve o mistik yolun ilginç ritüelleri ilk
dönemlerinde olduğu gibi bugün de merak uyandırıyor. İşin özü; hikâyeyi
ilginç kılan ve sürekli çeşitli spekülasyonların ortaya çıkmasına neden
olan aslında onların takındıkları "özel" tavır. Tarih boyunca ne tam
yahudi,
ne de dışarıya yansıttıkları gibi gerçek bir müslüman oldular. Kendi
aralarında
devam ettirdikleri gizli ve esrarengiz ritüellerle mistik, Kabalacı ve
mesihçi bir Yahudi tarikati olarak devam ediyorlardı. Vakıa onlar vardı
ve bir saklı boyutta bu varoluş tüm eylemleriyle gerçekleşiyordu. Buna
rağmen rağmen var olup olmadıkları konusunda tartışmalar bugüne kadar
sürdü.
Selanikliler yahut Dönmeler ya da orijinal tabiriyle Sabetaycılar bugün
hâlâ hayatiyetlerini devam ettiriyorlar mı? Bu soruya bugüne kadar
Yahudi
cemaati ve Hahambaşılık net bir cevap vermedi; vermek de istemedi.
Konuyla
ilgili olarak görüşlerine müracaat ettiğimiz Musevî kesimin önde
gelenleri
bu cemaati "yadsımayı" ve "yok" farzetmeyi tercih ediyorlar. Üstelik
onların
artık hiçbir önemlerinin kalmadığını, daha ötesi böyle bir cemaat
yapısının
hayatiyetini çoktan kaybettiğini ısrarla vurgulama ihtiyacı
hissediyorlar.
Peki, 1666
yılından beri süren bu reddediş, kabul
etmeyiş daha ne zamana kadar devam edecek? Ve devam edemedi de. Sonunda
Sabetaycı kesimin içinden çıkan Ilgaz Zorlu yazdığı kitapla tüm bu
perdeleri
paramparça etti. Bu meydan okuyuş mesajını kitabın başlığına taşıyor:
Evet,
Ben Selanikliyim. Türkiye Sabetaycılığı...
Kitap çıkar çıkmaz dilden dile dolaşmaya başladı.
Kimdi bu yazar ve Türkiye'nin belki de en 'tabu' konusunda nasıl böyle
bir kitap yazmaya cesaret edebiliyordu. Üç buçuk asırdır bozulmamış
gizlilik
prensibini niçin aşma ihtiyacını hissediyordu?
İçerden konuşan ve yazan Ilgaz Zorlu'nun yazdıkları ve söyledikleri,
M. Ertuğrul Düzdağ ve M. Şevket Eygi'nin senelerdir yazılarıyla
anlattıkları
iddiaları tümüyle doğrular nitelikte. Bütün bunlardan anlıyoruz ki,
Sabetaycılar
geçmişte olduğu gibi bugün de "şuurlu" bir biçimde varlıklarını
sürdürüyor.
Aslında salt Sabetaycı cemaatin varlığı yahudilere
karşı olduğu gibi müslümanlar için herhangi bir rahatsızlık kaynağı
değil.
Olayı rahatsız edici kılan; bir iki yüzlülük, bir içi-dışı başka oluş
ve
İslâmî tanımlamasıyla "münafıkça" tavır almak. Ilgaz Zorlu da içinde
bulunduğu
bu sahte dünyayı sorguluyor. Sabetaycılar ya da 'gizli yahudiler' tarih
boyunca Yahudilerin içimizdeki ajanları olarak görüldü. Son yüzyılda
ise
Batılılaşma adına yapılan her türlü icraatın başında hemen hemen
tamamen
onlar vardı. Mason teşkilâtlarında hatırı sayılır ağırlığa sahiptiler.
Zahiren müslüman isimli ancak iç dünyalarında değişik dinî duyguların
takipçileriydiler.
Sabetaycılıkla ilgili ilk ciddi tartışma 1924 ve
1925 yıllarında hem de basın önünde cereyan etti. Karakaşzâde Mehmed
Rüşdü
adlı Selanikli bir dönmenin ifşaatlarıyla başlayan ilk tartışma
yaklaşık
bir sene sonra yine Karakaşzade'nin bütün sözlerini geri alan müthiş
"dönüşüyle"
son buluyordu. Aradan geçen yetmiş küsur yılın ardından bugün Ilgaz
Zorlu
kitabıyla hiç de Karakaşzade ile kıyaslanmayacak bir samimiyetle önemli
açıklamalarda bulunuyor. Öyle görünüyor ki, Sabetaycıların 332 yıl
süren
esrar perdesi onun kitabıyla büyük ölçüde aydınlanacak ve bu konuda
yapılacak
"ciddi" tartışmalar gerçekten değerli araştırmalara zemin hazırlayacak.
Şemsi Efendi'nin 6. batından torunu olan yazar Zorlu,
1969 İstanbul doğumlu. Zorlu, "Yaşanan iki yüzlülüğe artık bir son
verilmesi
gerektiğini" ve cemaatinin artık "dışa açılması" gerektiğini
belirtiyor.
Meleklerin âhirzamanda yeniden döneceğine inanılan
Sabetay Sevi'ye Mesih'lik tacını taktıkları bir gravürün kapağa
alındığı
kitapta, "Sabetaycılık ve Yahudilik", "Sabetaycılık ve Osmanlı
mistisizmi",
"Sabetaycılık ve masonluk ve Kabbala'nın mistik aleminde" gibi oldukça
ilginç makaleler yer alıyor. Yazarının kimliği göz önüne alındığında,
konuya
merak duyanların mutlaka edinmeleri gereken bir kitap Türkiye
Sabetaycılığı...
Bu arada konuyla ilgili son ilginç gelişme haftalık
haber dergisi Aksiyon'un 181. sayısında yaşandı. 500. Yıl Vakfı
yöneticilerinden
Harry Ojalvo dergiye verdiği mülâkatta, 350 yıllık alışılagelmiş
suskunluğu
bozarak Türkiye'de birbuçuk milyona yakın Sabetaycı bulunduğunu
belirtiyordu:
"Yahudi kökenli olarak Sebati (Sabetay Sevi) devrinden gelme nitekim
hepimizin
tanıdığı bugün Dışişleri Bakanımız olan İsmail Cem İpekçi var. O
Sebati'dir.
Coşkun Kırca var. Epey insan var. Canım yani bir çoğuna 'sen oradan
gelmesin'
dediğin zaman kendisi bilmiyor bile. Ama bu öyle bir şey ki gizlenemez.
Bu ortada." (Aksiyon, 23-29 Mayıs 1998, sayı: 181, s. 13)
Ilgaz Zorlu ile kitabı ve kendisi hakkında görüştük. Anlaşılan o ki
bu kitap çok ses getirecek.
Sabetaycılar bugüne kadar gizlilik
prensibini hiç bozmamıştı ama
siz yazdığınız kitapla bunu açıkça ihlal ettiniz. Amacınız nedir?
Amacım bir ayrımcılık değil, farklılığın tadını
bulmak. Sabetaycıları bugün nasıl ayıracaksınız. Türkiye'den ayrılamaz
ki. Benim ana lisanım Türkçe. Ben hiçbir lisanı Türkçe kadar iyi
kullanamıyorum
ve bilmiyorum. İbranice'yi de çok iyi bildiğim söylenemez. Ama bir şey
söylüyorum: ister kabul etsinler ister etmesinler Türkiye'de bir
Sabetaycı
topluluk var. Bu insanlar ister biz yokuz desinler, isterse inkâr
etsinler
ama var. Çünkü en azından ben varım ve söylüyorum. Kimler var kimler
yok
derseniz ona girmem; ama ısrarla da var olduğunu iddia ediyorum.
Dışardan bakıldığında sizden başka kimse
yok gibi.
Çünkü bir tek ben açıklıyorum. Ama bunu çok
güzel şöyle görürsünüz. Abdi İpekçi'nin anılarında bu yer aldı. "Bana
dönme
çocuğu derlerdi, ben onun için İpekçi soyadını kullanmamayı düşündüm"
diyor
meselâ. Türkiye'de eğer rahat konuşulabilecek bir ortam sağlanırsa,
insanlar
kendilerini özgür biçimde ifade edebilirse, bir zaman sonra bu işler
çıkar
ortaya. İslâmcı basında 70'li 80'li yıllarda gördüğümüz şey hep şuydu;
bir dönme laik-solcu-sosyalist vesaire olabilirdi ancak, o hep
dönmelikle
suçlanırdı. İşte bu bir suç değil. Adam köken olarak belki öyle ama o
da
ne olduğunu bilmiyor ki. Sabetaycı kökenli pek çok insan bugün
Sabetaycılığın
ne olduğunu bilmiyor. Okunup öğrenilsin diye bu konuyu araştırıyorum ve
konuşuyorum. Nitekim pek çok insanla tanıştım. "Ilgaz bey bizim
ailemizde
de böyle bir şey var. Gerçi biz dualara bakmıyoruz, dinle de pek bir
ilgimiz
yok ama biz isteriz ki sizinle bir görüşelim" diyorlar. Evlerine gidip
eski kitapları varsa onları inceliyorum. Bu ilişkilerle çok dokümana
ulaştım.
Meselâ bugün bir ailenin elinde Sabetay Sevi'nin anıları var. Ben bunu
buldum. Buldum ama bu anılar eğer doğruysa çok büyük bir olay olacak.
İsrail'deki
Sabetaycılıkla ilgili bütün yazılanları çürütecek. Çünkü genel inanç
Sabetay
Sevi'nin bir cahil olduğu, hayatı boyunca da hiçbir şey yazmadığı idi.
Sabetay Sevi'yi nasıl görüyorsunuz?
Sabetay Sevi'yle ilgili araştırma yapıyorum. Sabetay
Sevi'nin mesih olduğuna ve bir mesih olarak yeniden geri döneceğine
inanan
bir grup, her ne kadar olmadığı ileri sürülse de, bugün Türkiye'de var.
Ben bu gruplardan birine dahilim. Yekpare bir grup yok. Üç grup var. Bu
üç grubun içinde de alt gruplar var. Ben bu gruplardan Kapancılar'a
dahilim.
Kapancılar, Karakaşlar ve Yakubiler'in birleşmesi gerektiği
düşüncesindeyim.
Kültürel bağlılıkları olduğunu düşünüyorum.
Türkiye'de Sabetaycıların varlığından
ziyade gizli bir yapılanma
içinde oluşları rahatsız edici bulunuyor.
Sabetaycıların müslüman kisvesi altında görünüp,
müslüman kimliğine sahip olup böyle bir ikinci farklılığa sahip
olmalarına
karşıyım. Bunu açık söylüyorum. Sabetaycılık bir din değildir. Nasıl
Müslümanlıkta
Alevîlik bir farklı düşünceyse, Sabetaycılar da Yahudilikte aynı
konumdadır.
Alevîler müslüman değildir deyip bir kenara atılabilir mi, Sabetaycılık
da aynı şekilde. Sabetaycıların içinden birisi Müslümanlık aleyhinde
bir
yazı yazdığı zaman bu bana çok ters geliyor.
Türkiye kamuoyuna sunulan bilgi Selanikli
dönmelerin artık
Yahudiliği bıraktığı ve asimile olarak müslümanlaştığı idi. Siz
müslüman
olmadığınızı Sabetaycı bir kitlenin hâlâ mevcudiyetini koruduğunu
söylüyor
ve bunu kitaplaştırıyorsunuz.
Ben Sabetaycılığın Türkiye'de araştırılmasını sağlayacağım.
Ve Sabetaycılık Türkiye'de literatüre girecek. Dönmeler konusu olarak
söz
edilen bu konuyu kimse araştırmıyor bilmiyordu. İstanbul
Ansiklopedisi'nde
"Selanikliler" maddesini yazdık. "Varlık Vergisi Olayı"nda Dönmeler de
ayrıma uğradılar. Bizi o zaman "D" grubu adıyla ayırdılar.
Müslümanlardan
farzedelim 12 binbeşyüz lira, Yahudilerden 50 bin lira vergi alındıysa,
Dönmelerden de 25 bin lira vergi alındı. Bu vergiyi ödeyen
Sabetaycılardan
hâlâ hayatta olanlar var. Bunun belgelerini ortaya çıkarabiliriz.
Bugün bir ayrım olduğunu düşünüyor musunuz?
Geçmişte olmuştur. Şimdi olduğunu iddia ediyor değilim.
Sadece şunu söylüyorum: Sabetaycılar Türkiye'nin bir parçası olduğu
kadar
Yahudi kültürünün, İsrail devletinin değil fakat İsrail düşüncesinin de
bir parçasıdır. İsrail devleti Sabetaycıları Yahudi kabul etmiyor.
Gidin
Ankara'daki büyükelçiye sorun, "Sabetaycılar Yahudi değildir"
diyecektir.
Bana kimse İsrail'in Sabetaycıları Yahudi kabul ettiğini söyleyemez, o
lâfı ona yediririm.
Niçin?
Çünkü ben İsrail'de bu konunun en uzmanı olan ve
bir başka dinden Yahudilik dinine geçiş konusunda karar veren din
değiştirme
Hahambaşısı ile görüştüm. Adam dedi ki, "Biz sizi kabul etmiyoruz".
Niye?
Çünkü İsrail'in temel politikası şu: "Ülke dışındaki, diasporadaki bir
Yahudi cemaatinin Yahudiliğiyle uğraşmamak." Bu çok önemli bir şey. Onu
hiç ilgilendirmiyor. Eğer bir problemin varsa gelirsin buraya, burada
Yahudi
olup olmadığın tartışılır diyor. Bu konuda resmî bir karar alındı ve bu
Türkçe'ye de çevrildi.
Siz de İsrail'i Yahudiliğin devleti olarak
görmüyorsunuz.
Evet ben kişisel olarak görmüyorum. İsrail bir Yahudi
devleti değildir, Yahudi ülkesidir. İsrail'deki bazı dinî gruplar da
aynı
görüştedir.
Bu Sabetaycıların da genel kanaati mi?
İşin gerçeği Sabetaycılar İsrail'le fazla ilgilenmiyorlar.
Çünkü Sabetaycıların çok büyük bir bölümü ekonomik olarak çok iyi
durumdalar.
Türkiye'deki yabancı okullarda eğitim alıyorlar, hayat standartları
oldukça
yüksek ve onlar için İsrail'in çekici bir tarafı yok. Ama bunun yanında
İsrail'deki dinî ortama girmek isteyen Sabetaycılar da var ve onlar da
gidiyor zaten. Nasıl gidiyor turist olarak gidiyor. Bir Yahudi İsrail'e
gidip vatandaşlık alabilir, ama bir Sabetaycı vatandaş olarak kabul
edilmez.
Siz olmak istiyor musunuz?
Ben kişi olarak Yahudiliğe geri dönmek için 1992
yılında böyle bir başvuruda bulundum ve bütün kapılar yüzüme kapandı.
Bana
dediler ki "Yahudi olmak istiyorsan iki sene kursa gitmen ve bir
sınavdan
geçmen gerekir." Ama ben Yahudiliğin dışında değilim ki bu işlemi bana
niye uyguluyorsun? Ben bu noktada Sabetaycılar için bir karar çıkması
gerektiğini
iddia ediyorum. Denmeli ki: Sabetaycılar da Karay'lar gibi Yahudiliğin
bir mezhebidir. Sabetaycıların içinde bazı kimseler Yahudi olduklarına
inanıyor. İşte bu insanlar kolaylıkla Yahudi olabilmeliler. Bu arada
bazı
insanlar da, "Biz Dönmeyiz ama Yahudi değiliz hatta Sabetaycı da
değiliz"
diyor. Ben onlara bir şey demiyorum. O da ayrı bir konu.
Sonuç olarak Türkiye'deki Yahudi cemaati de
Sabetaycıları kabul
etmiyor yani.
Hahambaşı'ya sorun Sabetaycılar "teknik olarak Yahudi
değildir" diyecektir. Bunu eleştiriyorum. 'Teknik olarak Yahudi olmak'
nasıl bir şeymiş acaba? Hahambaşılık gibi bir makamda oturan kişinin bu
denli politik bir dinî karar vermesi çok yanlıştır. Fakat zaten bugünkü
Türkiye Hahambaşılığı dinî kararlar açısından Sabetaycıları
bağlamamaktadır.
Ben kurum olarak hahambaşılık makamına da karşıyım. Özel bir kanunla
kamu
görevlilerinin seçilmelerinden farklı olarak hem ömür boyu işbaşına
gelmektedirler
hem de seçim ikinci bir kez yenilenmemektedir. Her kamu görevlisi 65
yaşında
emekli olmak zorunda iken bu makamdaki kişinin ömür boyu seçilmesi
hususu
sizce demokratik bir yöntem olarak kabul edilebilir mi? Bu makam
Sabetaycıları
tamamen yokmuş gibi ele almaktadır. Tabiî bu da onun ne kadar politik
bir
makam olduğunu belirler.
Türkiye'de önemli bir Sabetaycı grup
var diyebiliriz o zaman.
Evet
Ve kendilerinin Sabetaycı olduğunu kabul
ediyorlar.
Hayır kabul etmiyorlar.
O halde böyle bir grup yok!
Olur mu Halil Bezmen meselâ Amerika'ya gitti ve
dönmeliğini ilan etti.
O zaman müslüman kamuoyundaki genel
kanaat doğrulanmış oluyor.
Doğru tabiî. Ama gerçek böyle.
Siz diyorsunuz ki, artık yeter, bu
gizliliğe ve ikili tavra bir
son verilsin.
Ben açık olarak söylüyorum ki Sabetaycılık Müslümanlık
dininin bir mezhebi değildir. Sabetaycılık Yahudi dininin bir
parçasıdır.
Ve Yahudilik Sabetaycıları kabul etmek zorundadır. Ama hahamlar diyor
ki,
'Siz 350 sene önce defoldunuz gittiniz, artık bizimle hiçbir ilginiz
yok!'
Günü kurtarmaya çalışıyorlar.
Karakaşzade Mehmed Rüşdü 1924 yılında ilk
ifşaatları çok ilgi
çekti. Ancak bir sene sonra bir şekilde ikna edilmiş ya da korkutulmuş
olacak ki söylediği herşeyi geri aldı ve inkâr etti.
Ona bakarsanız ben de aynı şeyi yapıyorum.
O bazı iddiaları gündeme getirmişti. "Kuzu
bayramı-mum söndü"
merasimleri, cemaat içinde evlilik ve benzeriyle ilgili.
Herkes bana bunu soruyor. Ben bu konuda özel bir
çalışma yaptım. Kuzu bayramı konusu kitabımda yer alıyor. Benim
kendisiyle
görüştüğüm 1900'lü yılların başında doğan bir hanım bana Kuzu
Bayramı'nda
'Mum Söndü' merasimi yapılmadığını söyledi. Fakat Abdurrahman Küçük'ün
kitabında ve Karakaşzade Rüşdü'nün açıklamalarında böyle iddialar var.
Karakaşzadenin sözleri gazetelerde yayınlanırken bir yaşlı dönme
'Efendim
bu bizim zamanımızda yapılıyordu, şöyle oluyordu böyle oluyordu' diye
anlatmış.
Karakaşzade Rüşdü'ye baktığımızda önce
herşeyi açıklıyor. Ardından
demek korkutuluyor ki, bir sene geçmeden bütün sözlerini geri alıyor ve
bunlar gerçekdışı sözlerdi diyor. Siz de aynı karanlık noktada bir
tehditle
karşılaşmayacak mısınız?
Ben 1992 yılından beri bu konudaki fikirlerimi açıkça
söylüyorum. Beni herkes eleştirebilir. Ancak herhangi bir yerden destek
aldığımı söyleyemezler. Çünkü ben hiçbir yerden destek almıyorum.
Hiçbir
Sabetaycıdan veya hiçbir Musevîden maddî ya da manevî hiçbir destek
almıyorum.
Karakaşzade Rüşdü'den ben farklıyım. Bana tabiî ki çok büyük baskılar
geliyor
cemaatin içinden. 'Konuşma', 'yazma', 'açıklama' diyenler oldu. Beni
deli
olarak görenler, benim Mesihlik iddiasıyla ortaya çıktığımı iddia edip
araştırmalarımı küçük düşürmeye çalışanlar var. Diyorlar ki bu adam
kendini
Sabetay Sevi gibi görüyor, tıpkı onun gibi deli, bizim başımızı belâya
sokacak.
Sabetaycı düşünce yapısı içinde sizin
bu açıklamalarınız çok zararlı
şeyler değil mi?
Dışarıdan bakınca öyle. Şimdi bakın Karakaşzade
gibi benim düşüncelerimde geriye döneceğim ne olabilir. Ben bunları
yazıp
ortaya koymuşum. 'Ben bunların hiçbirini yazmadım, yok sayın' diyemem
ki.
Bir kere bir kısmını belgeleriyle yazmışım zaten. Meselâ soyağacı
konusunda
yazmış olduğum yazıda Yeni Asrın Selanik Yılları kitabındaki iddiayı
açıkça
çürüten bir insanım.
Kitapta ne var?
Kitapta çok önemli şeyler var. Türkmen Parlak adlı
yazar orada bir ailenin soyağacını yazıyor ama o kadar komik yazıyor
ki.
Efendim, diyor bu aile Ortaasya'nın bilmem neresinden kalkmış Selanik'e
gelmiş diyor. Ben onun canına okudum makalemde. Ve nitekim de o yazıdan
sonra başıma gelmedik kalmadı.
Ne gibi?
İzmir'de Dokuz Eylül Üniversitesi'nde Sabetaycılıkla
ilgili küçük bir konferans verecektim, o ailenin İzmir'deki gazetesi
beni
engelledi, Atatürk Araştırmaları'nda anlatabildim. Aslında Amerikan
Kültür
Merkezi'nde, Alman Kültür Merkezi'nde konuşacaktım, fakat engellendi.
Sabetaycıların
bana bu şekilde engellemeleri var. Evet bu yönde baskılar gelebiliyor.
Bu insanların içinde beni desteklemeyenler bana karşı olanlar kimler,
Türkiye'de
belirli bir maddî servete ulaşmış insanlar. Bunlar tabiî ki rahatsız
olacaklar
benim açıklamalarımdan.
Mevcut durumlarını kaybetme tehlikesi
olarak mı görüyorlar?
Tabiî bu çok önemli bir nokta. Düşünebiliyor musunuz
Türkiye'de en yüksek noktaya gelmiş bir insanın Sabetaycılığı
tartışılırsa
ve üzerine gidilirse bu bir felaket olur onun için, herşeyini kaybeder.
Gizleniyorlar ama şunu düşünemiyorlar. Tarihi açıp okuduğunuz zaman,
Yahudilerin
hep büyük yükselişlerden büyük çöküşlere gittiğini görürsünüz. Örneğin
Alman Yahudileri... 30'larda 35'lerde Almanya'nın kaymak
tabakasıydılar.
Ne oldu, bir anda hepsi kaybolup gittiler. Tanrı'nın ne yapacağını hiç
bilemezsiniz. Gelinen nokta önemli değildir, en son nerede olduğunuz
önemlidir.
Bir anda iniverirsiniz aşağıya. Ben onun için hiçbir şeyden
korkmuyorum.
Ben bu yüzden tamamen bağımsız çalışıyorum, hiçkimsenin yönlendirmesi
altında
değilim.
Cemaatinizin sayısı tahmini olarak ne
kadar?
Cemaatin sayısı hakkında bir şey söylemek istemiyorum.
Çünkü isbat edemem. Bir rakam söylesem bile bunun dayanağı ne olacak?
Ben
size 'Türkiye'de organize bir Sabetaycı grup var. Bunlar dinî dersler
alıyorlar,
sürekli toplanıyorlar' dediğim zaman bunu ispat edemem. Kim bu tanınmış
Sabetaycılar derseniz benim elim kolum bağlanır. Çünkü ben kimsenin
ismini
verme hakkına sahip değilim. Ben bir isim veririm, siz gidip adama
sorduğunuzda
o, 'Ben Sabetaycı değilim' derse bu bir yalan haber olur. Ama şunu çok
iyi iddia ediyorum ve söylüyorum; Türkiye'de Sabetay Sevi'nin dinî
düşüncelerine
bağlı olan ve bu inancı sürdüren insanlar var. Günün birinde bu
insanlar
çıkacaklar ortaya. Yani bir tek ben olmayacağım. Ama mesela Pamir
Bezmen
'Varlık Vergisi' olayında ayrı bir grup olarak değerlendirildiklerini
söyledi
ama çıksın bakalım 'ben Sabetaycıyım' desin, söyleyemezler. Çünkü onlar
bu konuya manevî açıdan bakmıyorlar. Ben manevî olarak bakıyorum.
Sadece
sayı olarak bugüne kadar yayınlanan makalelerde 60 bin ve 100 bin
rakamları
telaffuz edildi.
Sizi niçin engelleyemiyorlar?
Beni engelleyemezler çünkü benim ailem 17 kuşak
boyunca haham olarak geliyor ve aslında Sabetaycılığın dinî karakterini
oluşturan insanlar. Şimdi bakın benim büyükbabamın büyükbabası olan
Şemsi
Efendi üç cemaati birleştirmeye çalışmış. Kapancılardan olduğu halde
gitmiş
Karakaşlarda din dersi vermiş. Onların okullarını kurmuş. Ve bunun
sonucu
olarak Bülbülderesi mezarlığında öyle bir yerde yatıyor ki, başka biri
o şekilde gömülemez. Mezarlıkta böyle bir ayrım vardır, merdivenin sağ
tarafında Kapancılar yatar, sol tarafında Karakaş aileleri yatar.
Hiçbir
Kapancı Karakaş'ların olduğu yerde yatmaz.
Bülbülderesi Mezarlığının özelliği
nedir?
Talmud'a göre Mesih bülbüllerin sesine gelecek.
Ve inanç o ki Mesih tekrar geldiği zaman bülbüller şakıyacak ve bütün o
ölülerin ruhları ayağa kalkacak. Onun için oraya gömülüyor ve ismi de
oradan
geliyor.
Sabetay Sevi'nin fikirlerinde Yahudi
düşüncesinden ayrılan taraf
nedir?
Sabetay Sevi'nin dinî düşüncelerinin Yahudi Kabalizmindeki
yerini kimse ortaya koymuyor. Ne Karakaş Rüşdü yazdı bunu ne de
başkası.
Bunu ben ortaya koyuyorum. Bu tamamen, Tevrat'ın içinde gizli mânâlar
olduğunu
ifade eden Kabbalistik düşüncenin bir aşılımıdır. İzak Luria adlı bir
kişi
vardır ve bu Kabbalistik düşüncenin temelini atmıştır. Nitekim Sabetay
Sevi de "Ben Luria'nın atmış olduğu temelin üzerinde bir bina
kuruyorum"
diyor. Bu konularda araştırma yapıyorum ve bazı şeyleri ben de yeni
öğreniyorum.
Nasıl öğreniyorsunuz?
Karşılıklı konuşmalarda sohbetlerde ortaya çıkıyor.
Geleneksel Yahudilikte de böyledir, gidip bir okulda öğrencilik
yapmaktan
ziyade bu konular sohbet ortamında öğrenilir. Kabala nasıl öğrenilir,
bir
masanın etrafında Tanrı inancı bulunan, dinî kurallara sonuna kadar
bağlı
dört kişinin toplanmasıyla oluşan sohbet ortamında öğrenilir. Çünkü biz
şuna inanıyoruz Kabala ile herkes uğraşamaz ve uluorta konuşamaz.
Yahudilikte
en önemli noktalardan biri Tanrı'nın tetragram olan adının ağıza
alınması
yasağıdır. Eğer bir insan dinî kuralları tam olarak uygulamıyorsa,
hırsızlık,
zina işliyorsa o zaman bu adamın katıldığı araştırmalarda ve
toplantılarda
bir negatif enerji çekmesi sözkonusudur. Çünkü Yahudilik Tanrı'nın
büyük
bir enerji olduğuna inanarak yaklaşıyor olaya. Siz negatif enerji
çektiğiniz
zaman size öyle bir felâket gelir ki, bu felâket Tevrat'ta sık sık
geçen
bir vebadır, bir yangındır, bir yok olmadır falan. Tabiatıyla Kabala
hep
böyle gizli kalmıştır. Uluorta konuşulmamıştır. Kabalistler mistik
olmuşlardır
ve benim gibi fazla konuşmazlar!
Kitabı yazmaktaki gerçek niyetiniz ne?
Ben araştırmacı bir kişilik olarak ortaya çıkıyorum
ve diyorum ki "nedir Sabetay Sevi'nin düşüncesi?" Bugün Türkiye'de
herkes
kendi kültürünü araştırıyor. Neden ben gizleyeyim? Kötü bir amacım yok
ki. Benim sadece yapmış olduğum bir şey var farklı bir kültürü
araştırmak.
Siz tartışmazsanız, konuşmazsanız bu ilmî düşünce nasıl ortaya çıkacak?
Bakın Türkiye'de solcular müslümanları ciddiye almıyorlardı. Ama bugün
Türkiye'de artık bir İslâmcılık olgusu var. Gazeteleri, televizyonları
var ve hükûmet bile oldular. Biz bu adamlarla bugüne kadar konuşmayı
denememişiz.
Ee bundan sonra "Türkiye'de anti-semitizm var" diyorsunuz. Var ve
olacak
tabiî. Biz herşeyi tartışacağız. Ve biz böyle bulacağız doğruyu. Bu
zaten
başka türlü de olamaz. Şimdi ben sizi yok sayarsam nereye varabilirim
ki?
Solcu arkadaşlar üniversite yıllarımda Nurcuların derslerine gidiyorum
diye benimle alay ediyorlardı. "Yav sen deli misin, Tabiat Risalesi'ni
öğrenmenden ne çıkacak?" diyorlardı. Halbuki ben Said Nursî'nin
düşüncelerinde
bulmuş olduğum derinliğin üzerine gittim. Çünkü bana göre mistik
insanların,
dine inanmış insanların yolu birdir.
Bediüzzaman'la ilgilenmeniz ilginç.
Kabalizm sizin için çok önemli
bir nokta. Peki Bediüzzaman'ın ebced hesabıyla ilgili çalışmalarını
biliyor
musunuz?
Evet biliyorum ve o konuya girmeyeceğim. Enteresan
ifadeleri var. Bence Said Nursî yazmak istediği şeylerin çoğunu
yazmamış
bir insan. Özellikle cifir konusunda bir hayli bilgisi var. Bunu açık
bir
şekilde yazmamış. Bu çok önemli. Said Nursî'yi okuduğumda karşımda
sıradan
bir köy imamı olmadığını gördüm. Din konusunda hakikaten derinliği olan
bir insan. Ben çok açık olarak söylüyorum, onun fikirlerinden pek çok
şeyin
kafamı kurcaladığını kabul ederim. Ve bundan da mutluluk duyarım. Çünkü
bunda bir şey yok. Zira bu insanın yazmış olduğu eserler var, ortada
bir
vakıa var. Gerçi ben onun bütün risalelerini okumadım, çoğunu da
anlayamadım.
Benim zaten onun derslerine gitmemin nedeni de oydu. Çünkü bir Tabiat
Risalesi'ni,
Haşir Risalesi'ni aldığınızda ağdalı ifadelerle karşılaşıyorsunuz. Dinî
duyguları anlatmak zaten çok zordur. Fakat onun ben pek çok şeyi
yazmadan
gittiğine inanıyorum. Cifir dediğimiz beşbin yıllık bir olay... Şimdi
bunu
basit bir tartışma konusu da yapamazsınız. Demek ki, onu konuşabilmek
için
mürşid-i kâmil olmanız lâzım, üstün insan olmanız lâzım, yani bizim
Kabala'da
tanımlanan adam kadmon olmanız; mistik olmanız lazım ki, bunun üzerine
gidebilin.
Bediüzzamanın eserlerinin sizde ne
gibi tesiri oldu?
En çok ilgimi çeken Tabiat Risalesi. Dinsizlik ve
materyalizm karşısında bu insan çok sağlam delillerle bu kitabı atıyor
ortaya ve ben onun vermiş olduğu örnekleri kendi dinî tartışmalarımda
kullanıyorum.
Diyorum ki Bediüzzaman Said Nursi de böyle söylüyor. Ve ben bundan bir
hicap duymuyorum. Niye duyayım? Çünkü o da aynı yola gidiyor. Şimdi
burada
esas olan bir şey var, Mistik insanların temelinde var olan şey "Bir"e
ulaşmaktır. İster Yahudiliğe, ister Hıristiyanlığa, ister başka bir
yere
gidin amaç "Bir"e ulaşmak için nefsi terbiye etmektir. Gerçi din olarak
Yahudiliği çok seviyorum, Yahudilik üzerine çok araştırma yapıyorum ama
bu benim Bediüzzaman'ı araştırmayacağım anlamına gelmez. Eminim ki
Bediüzzaman
yaşasaydı ondan öğrenceğim daha çok şey olurdu.
Bediüzzaman'la kesişmeniz nasıl oldu?
Üniversitede iken her gruba girdim. Tanıştığım insana
"bakın ben Yahudi asıllıyım" diye baştan söylerim, hiçbir zaman da bunu
gizlemem. Her insanla her şeyi konuşurum, hiçbir şeyi gizlemem. Benim
bundan
bir korkum yok. O zaman arkadaşlar beni iftarlarına davet ettiler.
Çeşitli
Nur cemaatlerinden insanlarla tanıştım. Ve ben onlarla hep mistik
konuları
konuştum. Onlar sanıyordu ki ben sıkılacağım. Ama hayır ben hep sordum
ve araştırdım.
İslam'ın bir "Mehdi-Mesih", bir de
"Deccal" inancı vardır. Aynı
şey Hıristiyanlar, Yahudiler ve siz Sabetaycılar için de geçerli. Siz
Sabetaycısınız,
Bediüzzaman ise sizin dinî görüşünüze sahip ya da fikren yakın
insanlarla
hayatı boyunca mücadele etmiş, bir insan. Şimdi sizin ondan istifade
etmeniz
bir çelişki değil mi?
Bu bir çelişki değil. Önce şunu sormak lâzım, acaba
ben Sabetaycıların cumhuriyette üstlenmiş oldukları rolü benimsiyor
muyum?
Bu çok önemli. Ben o tarzı onaylamıyorum. Ben bir kere dinî bir insanın
politik olmasına karşıyım. Sabetaycılar Türkiye'de niye bu hale
geldiler?
Bir kere Dönme denilen insan da Sabetay Sevi'yi tanımıyor. Sadece ona
diyorlar
ki, sen farklısın sen başkasın. Sadece bununla yetiştiriyorlar çocuğu.
O çocuk büyüyor Türkiye'de bir yere geliyor. Siz şimdi hangi kültürü
görürseniz
o kültürün izlerini getirirsiniz yaşantınıza. Sabetaycıların Batıcı
olmasının
nedeni de budur. Siz hiç Adıyaman'lı, Malatya'lı bir Sabetaycı gördünüz
mü? Adıyaman'da yirmi sene orada yaşayıp da orayı anlamış bir Sabetaycı
gördünüz mü? Zaten Türkiye'deki en büyük problemimiz bu oldu. Biz Türk
halkını tanımadık. Benim atalarımı almışlar 1924'te buraya getirmişler.
Düşüncesiyle, yaşantısıyla, fikriyle kısacası her şeyiyle Anadolu
Türkünden
farklı bir kitle buraya gelmiş. Onların sizinle çok farklı noktaları
var.
Yani şimdi bugün Türkiye'den bir grubu alsalar Rusya'ya götürseler,
aynı
şey onların başına gelse, ne olacak, Rusya'daki insanlar karşı çıkacak.
Kitabınız çıkana kadar kimse
Sabetaycılığın hâlâ devam ettiğini
kabul etmiyordu. Herhalde bundan sonra bazı konular daha da netleşecek.
Yakın tarihe baktığımızda dönmelerin Türkiye masonluğundaki yeri de çok
ilginç.
Kitabımda var. Sabetaycı niçin mason oluyor, çünkü
orada kendini manevî olarak tatmin ediyor. Bakın dinsiz insan olmaz.
Ateistlere
falan inanmıyorum ben. Çünkü insanın içinde bir nur vardır ve o nur
mutlaka
açılır. Onu ama Masonlukta açar, ama başka bir yerde açar önemli
değil,mutlaka
açılır. Ama Masonluk da artık sulanmış bir felsefeye dönüştü. Ben mason
değilim onu söyleyeyim. Bunları yazıp söylüyorum diye benden de
hoşlanmazlar
zaten. Masonluk bugün bir çıkar örgütlenmesi halinde. Öyle bir hale
gelmiş
ki, adam İslâmî çevrelerde de saygıyla karşılanıyor. Çok garip.
Sizin kendi cemaatinizde kullandığınız
ikinci bir isminiz var
mı?
Annemin ailesinin soyadı Ben Zwi. Ama benim durumum
biraz farklı. Babam Erzurumlu bir Türktür. Düşünce olarak da
muhafazakâr
ve milliyetçi bir insandır. Annem Sabetaycı kökenden gelir ama o da
bunu
önemsemez. Ben anneannemle büyüdüm. O bu konuyu çok iyi bilen ve inanan
bir insandı. Ve aile içinde kendince İspanyolca bir isim söylerdi bana.
Ama bu tarz bir ismim olmadı. Verilemezdi çünkü babam müslüman zaten.
Annenizle nasıl evlenmiş?
Annem ona Selanik'li olduğunu söylememiş. Bu bir de bir sevgi meselesi
herhalde. Annem de zaten bu konulara girilmesini pek istemez. Hatta
size
çok ilginç bir şey söyleyeyim Fehmi Koru annemin uzun yıllar beraber
çalıştığı
Musevî bir işadamı ile ilgili bir yazı yazdığında ona bir cevabî yazı
yazıyor
ve orada kendisinin müslüman olduğunu belirtir üslûp kullanıyor. Çünkü
o kendini bir müslüman olarak görüyor. Ben anneannemle ve onun
çevresinde
büyüdüğüm için bu kimliği seçtim.
İlginç bir olay var karşımızda.
Sabetaycı kimliğini açık bir şekilde
ortaya koyan ve bunu deklare edip savunan ilk isimsiniz. Kimse bunu
bugüne
kadar Selanik dönmelerinin aslında hiçbir zaman müslüman olmadığını,
kendi
içlerinde Yahudiliğin bir mezhep ya da tarikatini gizlice devam
ettirdiklerini
söylemedi. Söylemekten ziyade bu hiçbir zaman ciddiye alınıp da kabul
de
görmedi. Bunu Sabetaycı cemaatin içinden ilk olarak siz ifşaa
ediyorsunuz.
Hiçbir zaman söylemedi, hiçbir zaman da belki bu
kadar net bir şekilde söylemeyecek. Ama bir zaman sonra söyleyenler de
olabilir, bilemem. Ben açık olarak size söylüyorum, Sabetay Sevi'nin
dinî
görüşlerini benimseyen ve buna gerçekten bağlı inançlı bir kitle var.
Ve
bunlar hiçbir zaman gerçek anlamda Müslüman olmadılar.
Başınızda bir tek lider mi bulunuyor?
Birden çok hoca var. Ben size şunu söyleyeyim.
İbraniceyi
Türkiye'de öğrenmiş ve Tevrat'ın Sabetaycılık açısından manalarını
takip
eden bir değil, birden fazla hocalar var. Bunu iddia ediyorum ben. Ama
buna inanıp inanmamayı benim sözlerimin sizde bırakacağı intibaa
bırakıyorum.
Bu arada hiçkimsenin ismini açıklama hakkım yok. Çok da ters bir şey
olur
yani.
Sabetay Sevi'nin canını kurtarmak için
müslüman olması rahatsız
edici değil mi?
Canını kurtarmak için Müslüman olmadı, dışarıdan
bakanlar böyle görebilir. Şimdi ben Yahudiliğe dönmek istedim ama kabul
etmediler. Ben Sabetaycıların İspanyol Konverzolarından (dönme) ayrı
tutulmasına
karşıyım. Ayrıcalık falan da istiyor değilim. Yahudi kültüründen gelen
bir insan sanki bu kültürden gelmeyen bir insanmış gibi nasıl
değerlendirilebilir
anlamıyorum.
İsrail niçin böyle davranıyor?
İsrail devleti diyor ki, sen beni hiçbir şekilde
ilgilendirmiyorsun. Sabetay Sevi olayından sonra sen başka bir hal
aldın,
bu yolda gidiyorsun. Ben de diyorum ki sen bütün dünya Yahudi
kültürünün
temsilcisi olduğunu söylüyorsun. Ben Yahudi kültürünün bir parçasıyım.
Hatta şöyle ifade edeyim, İsrail'de Yahudi Tarihi Müzesi'nde
Sabetaycılarla
ilgili bir köşe vardır. Eylül 96'da İsrail gazetelerinde bu konuda bir
yazı çıkarttım. Sizinle yaptığım bu görüşmenin bir benzerini İsrail'li
bir gazeteciyle yaptım. Ortalık karıştı. Açıklamalarım kabul edilmedi.
'Bu tek başına bir kişi, böyle bir cemaat yok falan' dendi. Şunu gözden
kaçırdılar ben o mülakata bir arkadaşımla gitmiştim. O arkadaş bana
tercümanlık
yaptı. Demek ki yalnız değilim ikinci bir Sabetaycı yani bir cemaat
var.
Türkiye'de de Aytunç Altındal bey konuyu gündeme getirdi. Yahudilik
konusunda
bir şey daha var. Endülüs'te bundan 500 sene evvel Türkiye'ye gelmemiş,
orada kalmış, Hıristiyanlaşmış fakat Yahudi geleneklerini sürdürmüş
insanlar
var. Bunlara Hıristiyan dönmeleri, yani konverzo denir. Sabetay Sevi
ile
de bir ilgileri yoktur. Ancak onlar İsrail'de Yahudi kabul edilirler.
Yahudiliğe
dönecekleri zaman Giyur li Humra denilen bir işleme tâbi tutulurlar.
Siz
sinanoga gidersiniz orada basit bir dua okunur, ruhun temizlenmesi için
bir banyoya girer çıkarsınız ondan sonra Yahudiliğe geri kabul
edilirsiniz.
Bu uygulanan bir dine dönüş merasimidir. Benim istediğim tek şey
Türkiye'li
Sabetaycılara da bu giyurun uygulanması. Bizim İspanyol
konverzolarından
bir farkımız yok ki. Ben 21 yaşında cebimde 100 dolar ve bir sırt
çantasıyla
gittim İsrail'e. İkinci gidişimde başvuruda bulundum fakat kabul
edilmedi.
Bu konuda İsrail'in aldığı bir karar var.
İsrail bu hakkı tanısa Türkiye'deki
Sabetaycılar vatandaşlık başvurusunda
bulunur mu?
Ben gidecek insanların olduğunu söylüyorum. Kaç
kişi olduğu önemli değil.
Sabetaycı bir cemaat olduğunu
söylüyorsunuz ama ortada kimse yok.
Türkiye'deki bütün Bahailer ortaya çıkıyor mu? Sadece
temsilcisi çıkıyor konuşuyor. Türkiye'deki Yahudiler çıkıyor mu ortaya?
Türkçe isimler kullanıyorlar, Yahudiliklerini bile gizliyorlar ve
sormadınız
mı söylemiyorlar. Gizleme Türkiye'de hep olmuş bir olay, garip bir şey
değil ki. Türkiye'de bizim bilmediğimiz adını sanını duymadığımız ne
gruplar
var bir bilseniz. Özellikle Anadolu'da. Benim mesela en çok ilgimi
çeken
şey Alevilerin içerisindeki bazı gruplar. Çünkü onların mistik
inançlarıyla
Yahudilik arasında o kadar çok paralellikler var ki. Bektaşilikle
Sabetaycılık
arasında bir ilinti ve bağlantı vardır mesela. Ben kitabımda bunu
"Osmanlı
Mistisizminde Sabetaycılık" başlığı altında inceledim ve bu arada
Melamilikle
Sabetaycılık arasında bir bağlantı olduğunu tesbit ettim.
Nasıl oluyor?
O dönem şer'î hükümlerin egemen olduğu bir dönem.
Adam kalkmış Müslüman bir tarikata girmiş. Girmiş olduğu tarikat
yükümlülük
olarak en hafif olanı. Mesela Bektaşiliğe girmiş, üçüncü devre
Melametilikte
de Sabetaycılar var ve bu çok önemli. Abdülbaki Gölpınarlı da bunları
yazıyor.
Hatta diyor ki Seyyid Abdullah Nur isimli kişi yani üçüncü devre
Melametiliği
kuran kişi Balkanlarda ortaya çıkıyor. Ve bunun Selanik'teki dergahını
Yahudi cemaati finanse ediyor. Ben tek tek isimleri çıkarttım oradan.
Hem
de nereden çıkarttım biliyor musunuz, Yeni Asrın Selanik Yılları adlı
kitaptan.
Adam diyor ki, 'Bizim bir akrabamız da çok Müslümandı, Melametilik
dergahında
şunları şunları yetiştirdi.' Komediye bakın, kardeşim senin büyük
atanın
kim olduğunu ben biliyorum. Bu adamın Yakubi olduğu çok açık. Ama ben
yine
de çok fazla yazmadım korkumdan. Karşımdaki adam da basit bir adam
değil
sonuçta.
Bazı çok tanınmış insanların Sabetaycı olduklarına
dair söylentiler dolaşıyor. Özellikle basın dünyasında. Geçmişte mesela
bir Ahmet Emin Yalman bu konuyla ilgili olarak çok şey yazdı.
Ama Yalman dönmeliği tartışmış, bu konuyu yazmış ve reddetmemiş bir
insandır. Ben kişisel olarak inanıyorum ki insanlar yavaş yavaş belirli
aşamalardan geçecekler. Bildiğimi kimseden saklamıyorum. Siz çok daha
uç
bir kesimden de gelseniz yine konuşurdum. Ben konunun tartışılmasını
istiyorum.
Konuşmaktan korkmuyorum.