Tempo Dergisi, 855. sayı, 29 Nisan – 5 Mayıs 2004-04-30
Soner Yalçın: “Sabetaycılar İslam’a Da Sızdı”
Röportaj: Yasemin Yurtman
5N1K'daki sorumluluğunun yanı sıra Kurtlar Vadisi dizisinin konsept
danışmanlığını yapıyor Soner Yalçın. Doğan Yurdakul'la birlikte
yazdığı Bay Pipo" ve "Reis" dışında, "Beco", "Binbaşı Ersever" gibi
kitaplarıyla da onu yakından tanıyor Türk okuyucusu. Yeni kitabı
çıktı, malum. Bu yüzden telefonları susmuyor. Pek çok gazeteci
ropörtaj istiyor. Odaya girdiğimizde Emre Kongar telefondaydı.
Efendi'nin içindeki bilgileri tartışıyorlardı hararetle.
Biz gelmeden kararını vermişti: "Yok, Yasemin teyp açmanı
istemiyorum. Yapmayalım seninle de" dedi. Fakat, laf lafı açtı;
kararından döndü. Yaptığımızın adı yine de ropörtaj değildi. (En
azından o böyle söylüyor; ama ikna olmasında götürdüğümüz şarabın ve
Şam fıstıklarının etkisi büyük, bu kesin) Sohbetimizde üç yıldır
üzerinde çalıştığı Doğan Kitap'tan çıkan kitabı "Efendi'nin kimler
olduğunu, Beyaz Türkler'in büyük sırrını anlattı.
Y.Y: Neden Bu Kitap?
S.Y: Gazetecilik yapma bana. 20 yılı aşkın süredir yapıyorum bu işi.
Y.Y: Beyaz Türkler kim?
S.Y: Türkiye'deki ilk milli burjuvazi. Evliyazade gibi aileler... İlk
büyük tüccarlar, siyasetçiler. Sabetaycılara Osmanlı'da "bey"
denmez, "efendi" denirdi.
Y.Y: Sabetaycılıkla ilgili bırak kitap yazmayı, kimse konuşmak
istemiyor. Bu yaptığınız korkutmuyor mu?
S.Y: Korkum olsaydı kitap yazmazdım. Binbaşı Ersever'den bugüne kadar
yazmadığım kalmadı. Soner Yalçın olarak bir şeylerden korkabilirim
ama kalemimi niye korkutayım? Bir de, Sabetaycıları kötüleyen, "tu
kaka" diyen bir kitap değil ki bu. Bilimsel bir çaba benim yaptığım.
Bir gazeteci olarak tarihe bir katkıda bulunuyorum. Sabetaycıları
yazayım diye çıkmadım yola. Osmanlı'dan Türkiye Cumhuriyeti'ne,
cumhuriyetin kuruluşundan 1960'lı yıllara kadar ailelerin etrafında
dönen bütün süreci yazdım. İktisadi, kültürel ve siyasi anlamda bir
dönüşüm hikayesi var kitapta. Benim üslubum bu zaten. İstihbarat
tarihini yazarken de Hiram Abas’ın etrafında kurmuştum örgüyü.
Çatlı’yla ülkücü mafyanın ilişkisini anlatmıştım. Behçet Cantürk’le
ilgili yazdığım kitapta da önemli olan Cantürk değil, yer altı
dünyasıydı aslında. Ersever’de derdim faili meçhul cinayetlerdi.
Y.Y:Türk aydınları Sabetaycılıkla ilgili çalışmaları “ölüyü
diriltmek” diye nitelendiriyor?
S.Y:İnsan kendi tarihine bu kadar yabancılaşır mı? Bir gazeteci bir
tabunun üzerine gitmez mi? Niye üzeri kapatılmış, ölü toprağı
atılmış? Osmanlı’ya, İslam’a etkisi neymiş? Bunu sadece gazetecilerin
değil, herkesin düşünmesi gerekiyor.
Y.Y: Siz cevap verin, niye?
S.Y: Ben Sabetaycılığı yazmadım. Bir aileyi yazarken karşıma çıktı.
Yalnız şunu net olarak söylüyorum; bizim tarihimizde siyasal
İslamcılara bırakılmayacak kadar önemli bir konu; yok sayamayız.
İslamcılar tam bir tehdit gözüyle bakıyor bu olguya. Bu, Osmanlı’dan
günümüze kadar belgelerle sabit. Yahudilerin nasıl baktığı
konusundaysa kesin bir şey yok. Her şey söylentiden ibaret. Birileri
söylüyor işte, Yahudiler Sabetaycıları sevmiyor diye. Ama bunun bir
delili, belgesi yok. Ben inanırım o ayrı.
Y.Y: İslamcılar neden bu kadar korkuyor?
S.Y: Burada benim fikrim önemli değil. Teybi kapatırsan
konuşabilirim. Tüm zehirli okları bana döndürmeyin. (Teyp kapandı
tabii. Yalçın’ın bu soruya cevabı bizde saklı) Batılılaşma hareketini
Türkiye’ye getirenler Sabetaycılardır. Atatürk’e dil uzatamıyorlar.
Bu sadece Türkiye’de olan bir tartışma değil ki… Osmanlı’dan
Türkiye’ye aktarılan bir çatışma. Sabetaycıların ve Yahudilerin
Osmanlı’yı çökertmeye çalıştığı hâlâ tartışılan bir konu. İttihat ve
Terakki’den yıllar boyunca korkulmasının sebebi de bu. Biz 21. yy’a
adım attık ama hâlâ tarihimizde en önemli gerçekliği, yani
Sabetaycılığı bir yere koyamıyoruz. Ayıp değil mi?
Y.Y: Artık asimile olmaya başladılar değil mi?
S.Y: Olsunlar. Kimseye, kendisi “ben buyum, ben şuyum” demedikçe, sen
kalkıp Sabetaycı mısın diyemezsin. Olacaklar tabii. Bu toplumda
Sabetaycılar eziliyorsa, o zaman ben de Sabetaycıyım. Kürtler
eziliyorsa o zaman ben de Kürdüm. Soner Yalçın olarak aynen bu
duyguları yaşıyorum. Tek tek Sabetaycıları ortaya çıkaracağım gibi
bir şey de yok. Herkesin içinde iyiler ve kötüler var. Tarihte
oynadıkları rolü de kimse yadsıyamaz. Benim ortaya çıkarmaya
çalıştığım da bu. Bunu reddetmeye kimsenin hakkı yok. Bu ülkeye
batılılaşmayı getiren, sosyalizmle hatta liberalizmle bizi tanıştıran
onlar. İslam’ı bile ciddi şekilde etkilediler. Ünlü İslamcı hareketin
önderleri arasında ne kadar çok Sabetaist var biliyor musunuz? Ama
benim işim isim vermek değil!
Y.Y: Sizin anlattıklarınıza göre, sağladıkları ciddi bir ekonomik
avantaj var ülkeye.
S.Y: Bu kitapta ciddi ipuçları var. Benim işim ipuçları vermek.
Y.Y: İzmirli Evliyazade Ailesiyle nasıl tanıştınız? Tüm örgü onların
etrafında dönüyor. Kitapta anlattığınız Sabetaist hareketlerin
başlangıç noktası da onlar?
S.Y: Neredeyse tüm mafya babalarını, MİT, derin devlet ilişkilerini
yazdım. Ve bir gün dedim ki kendi kendime; bunların arkasında
ideolojik bir güç olması lazım. Herkes konuşuyor ya derin devlet
diye; bunun ideolojik temel dayanağı nedir? Bunu Osmanlı’dan
Cumhuriyet’e dönüşümün sınırları içinde aramaya başladım. İktisadi ve
siyasi ayağını ne anlatabilmişim şimdiye kadar ne de kitaplarıma
yansıtabilmişim. Bu konuda okumaya ve çalışmaya başladım. Aslında Dr.
Nazım’ın hayatını yazmak istiyordum ilk olarak.
Y.Y: Dr. Nazım kim?
S.Y: Bu ülkede hiç bilinmeyen, hiç konuşulmayan bir adam Dr. Nazım.
Ne kadar acıdır ki, bu adam İttihat ve Terakki’nin en önde gelen
ismi. Maarif Nazırlığı da yapmış üstüne üstlük. Terakki’nin
kurucularından biri ve en son 1926’da Atatürk’e suikast girişiminden
idam edilmiş. II. Abdülhamid de onun için idam kararı vermiş. Ama
ismini ve kıyafetini değiştirerek Selanik’te örgütlenme çalışmaları
yapmış. Türkiye’de hiçbir yerde bu adamla ilgili tek bilgi
bulamazsınız. Neyse, Dr. Nazım’ın ilişkileri beni Evliyazadelere
ulaştırdı. Onların damadı çünkü. Evliyazadeler derken, Fatin Rüştü
Zorlu, Menderes, Tevfik Rüştü Aras çıkıyor insanın karşısına. Aras,
Atatürk’ün en uzun süreli Dışişleri Bakanlığı yapmış adamı.
Antrparantez, bu ülkede 10 yıl Cumhurbaşkanlığı yapmış Celal Bayar
hakkında çıkan tek kitap yok.
Y.Y: Neden?
S.Y: Bir düşünün bakalım: Sabetaist olabilir mi diye. Şevket Süreyya
Aydemir’i ayrı tutuyorum. Menderes hakkındatek bir kitaba,
bibliyografyaya rastlıyor musunuz? Hayır. Sadece parti
propagandalarına rastlıyorsunuz. Neden? Bu kitapta tüm sırlar açığa
çıkıyor. Bu toplumda “Korsakov” hastalığı, unutma var. Üniversiteler
hayata kapalı, siyasete kapalı. Askeri darbelerin de etkisi var
tabii. Bütün düşün alanını yok ettiler neredeyse.
Y.Y: Bu bilgilere nasıl ulaştınız?
S.Y: 30’u aşkın insanla konuştum. 350 yazılı kaynağa başvurdum.
Y.Y: Zor oldu mu?
S.Y: Çok zor oldu. Ama iğneyle kuyu kazarsanız, bilgiye ulaşırsınız.
Baktığınız zaman bilgi var, ama çok dağınık. Hepsini bir potada
eritip bir analize eriştim. Bu kitabı yine de Sabetaist harekete
indirgemek ne derece doğru olur, bilmiyorum. Bu konunun hakkında daha
çok çalışılması gerekiyor. Sadece önünü açtık. Sabetaist ailelerde
kız alıp verme çok. Çoğunda akıl hastalığı var. Kim kiminle evlenmiş,
hepsini bulacaksınız bilgilerin arasında. Akraba evliliklerinden
dolayı hayli sakatlık var. Berrin Menderes’in babası akıl
hastanesindeymiş örneğin. Adnan Menderes’in dayısı da akıl hastası.
Sabetaycılığın kültüründe başka bir dine mensup kimseyle evlenme yok!
Y.Y: Eee? Bu bile tek başına bir kitabın konusu. Tarihimiz sadece 23
Nisan, 19 Mayıs mı?
S.Y: Atatürk’ün Samsun’a çıkışının hikayesi bile farklı bu kitapta.
Alternatif tarihi okuyacak herkes artık. Varlık Vergisi’nin gerçeğini
de okuyacaksınız. Kabul edilir ya da edilmez. Kimse bu memlekette
bilginin doğruluğunu araştırmıyor. Önüne geleni alıyor. Şimdiye kadar
tarihimizde gerçeklerin yazılmamasının nedeni de o. Biliyorlar, ne
verirlerse halk onu alacak.
Y.Y: Derin devlet nedir diye araştırmaya başladım demiştiniz başta.
Derin devlet, Sabetaycılar mı?
S.Y: Derin devlet diye bir şey yok aslında. Devletin kendisi derin. O
devleti kim, hangi ideolojik görüşlerle oluşturmuş?
Y.Y: Günümüzde ağırlıkla sol görüşlü partilerin kadrolarında yer
alıyorlar sanırız?
S.Y: Öyle bir şey yok. Her yerdeler.
Y.Y: AKP’nin kadrolarında da mı varlar?
S.Y: Tabii. Bildikleriniz yanlış. 1960’lı yıllardan sonra büyük
çoğunluğu anti-komünist ve sağcı oldu. Solcuların kadrolarında yok
denecek kadar azlar. Nedenleri çok açık, ama bunu ben söyleyemem.
Y.Y: Siz bu kitabı yazdınız. İnsanlar bundan sonra bu konuyu rahat
bir şekilde konuşabilecek mi? İnanıyor musunuz buna?
S.Y: İnsan tarihini öğrenmek istemez mi? Sabetaycıların genç nesli,
kendi dinlerinden olmayan insanlarla da evlenebiliyor artık. Bir de
dini vecibeleri gereği ortalıkta değiller. Mezhepleri onlara
saklanın, Müslüman olun diyor. Gün gelecek tekrar kendi kimliğinize,
inancınıza kavuşacaksınız diyor. O ritüel gereği Müslüman gibi
davranıyorlar. Hacca gidenleri çok. Belki de bir kısmı ateist oldu.
Ama aralarında ciddi bir dayanışma var. Ama bunu Kürt de yapıyor,
Alevi de.
Y.Y: İyi olur insanlar konuşur ve tartışırsa. Gazetecinin görevi
nedir? Kamuoyunu bilgilendirmek…
S.Y: Daha ötesini yapmadım zaten. İyi ya da kötü demiyorum. 620
sayfalık bir haber yaptım sadece. Sabetay Sevi bir devrimci miydi?
Batılılaşmaya neden bu kadar açıklar? Bunları araştırsın ve
konuşsunlar bundan sonra. Sabetaycılık gerici bir din olmamış hiçbir
zaman, Atatürk’ü oluşturan şartlar neydi? Bize 19 Mayıs’ta başlayan
bir tarih okutuluyor, ondan öncesi yok. İttihat Terakki yok. Bu
aydınlanma süreci Atatürk’ü nasıl ortaya çıkarmış?
Y.Y: Sabetaycılar Amerika’daki Musevi lobisinde de çok etkinler?
S.Y: Benden bu kadar. Onu da siz araştırın.
Y.Y: Sizce Atatürk de Sabetayist miydi?
S.Y: Gidecek başka toprağı olmayan insanların ittifakıdır Kurtuluş
Savaşı. Evet, Atatürk seçilmişti, ama liderlik vasıfları, karizması
olduğu için seçildi. Neden, nerede milli banka varsa orada kongre
yapılmıştır bir düşünün bakalım. Neden Sabetaycıların en etkin olduğu
yerden, Ege’den çıkmıştı bütün hareketler? Kimsenin Sabetaist olması
kendisini ne aşağılar ne de yüceltir. Biz olguya bakmak zorundayız
sadece.
KİTAPTAN NOTLAR:
* Mustafa Koç, Evliyadelerin iş ortağı Giraud’ların kızı Caroline ile
evli.
* Atatürk’ün eşi Latife’nin ailesi Uşakizade’lerden. Uşakizade’ler
ise Evliyazadeler ile akraba.
* Kitapta rastlayacağınız Kazım Dirik’in kızı Şükran Hanım, Muammer
Karaca ile evlenmiş. Karaca, Şükran’ı kaçırarak evlenmiş. Kaçırma
olayına yardım edenlerse Gülriz Sururi’nin anne ve babası Suzan Hanım
ve Lütfullah Bey.
* Yenibahçeli Nail’in torunu ünlü reklamcı Nail Keçeli.
* Aradan bunca yıl geçmesine rağmen coşkuyla söylenen “Gençlik
Marşı”nın müziği bir İsviçre okul şarkısına ait. Söz yazarı ise Ali
Ulvi Elöve. Elöve, Selanik’te Atatürk’le aynı tarihte doğmuş.
* Mustafa Kemal Atatürk, daha önce Evliyazadelerin kızı Berrin’in
ablası Güzin ile evlenmek istemiş; ama aile parası yok diye karşı
çıkmış.
* Evliyazade Naciye Hanım’ın diğer kızı Berrin, Adnan Menderes’le
evlendi. Mustafa Kemal Atatürk, Güzin’le evlenmiş olsaydı, Menderes
ile Atatürk bacanak olacaklardı.
* İzmir’de düşmana ilk kurşunu atan Hasan Tahsin’in mezarı yok.
Yalnız İstanbul’da Sabetayislerin mezarlığı olarak bilinen
Bülbülderesi Mezarlığı’nda adına dikilen bir anıt var.
* ABD, Ankara’ya gönderdiği büyükelçilerini hep Yahudi diplomatlardan
seçmektedir. 54 kişiden oluşan büyükelçiler listesinde yer alan
isimlerin yüzde 90’ı Yahudidir.
* Emre Kongar, Adnan Menderes ile akraba.
* Ayten Alpman’ın “Memleketim” parçasının orijinali geleneksel Yahudi
müziğinin çok tanınmış şarkısı “Rebe Rumelekh”dir.
* Evliyazadelerin dünürü – akrabası Birsel’lerin, günümüzdeki
temsilcisi Murat Birsel.
NEDİR SABETAYCILIK?
1626 İzmir’de Yahudi bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen Sabetay
Sevi, 1665 yılında kendisinin Tevrat’ta beyan edilen ve dünyaya gelip
vaat edilen toprakların Yahudiliği tekrar hakim kılacak olan Mesih
(kurtarıcı) olduğunu iddia etti. Bir din adamı Sevi’yi Yahudi din
adamlarından çoğu “hain” ilan ederken, bazıları da destekledi. Önemli
bir Yahudi kitlesi onun arkasına takıldı. Devletlerinin de
olmamasının acısıyla Yahudilerden önemli bir grup, devlet kurma
amacına giden yolda ve Siyonizmi ortaya çıkaracak süreçte onu
destekledi. İzmir ve Kudüs’teki Yahudi önde gelenleri Sevi’yi
desteklemedikleri gibi, onu dinlerini bozan bir düzenbaz olarak gördü
ve Osmanlı Sarayı’na şikayet etti. Çoğulcu yapısı sebebiyle, o zamana
kadar bu işin üzerinde durmayan Osmanlı Devleti, tebaası olan bir
büyük din mensuplarının dinlerinin korunması talepleri karşısında
kayıtsız kalamadı. Sevi’yi saraya çağıran zamanın sadrazamı, hayatı
ile iddiaları arasında bir seçim yapmasını istedi. Sevi, hayatı
yönünde seçim yapmakla kalmadı. Müslüman oldu ve Aziz Mehmet adıyla
maaşa bağlandı.
KURTLAR VADİSİ
“Herkes Çakır’ın niye öldüğünü soruyor. Bunu sormak demek, diziyi
anlamamak demektir. Çok iyi kalemler bile bu diziyi izlemeyip, ahkam
kesiyorlar. Bu dizi bir Susurluk dizisi. Susurluk’u birkaç tane özel
timcinin yaptığın mı zannediyorsunuz? Bu dizide bir Baron var.
Ortadoğu projesi var adamın. Bağlantıları çok güçlü. Yeraltındaki
bağlantılarını kullanarak güç sahibi olur giderek. Derin devlet de
onu çökertebilmek için bir mücadeleye girişir. Baron birtakım
tetikçiler kullanır. Çakır’ın işi bittiği zaman, tehlike oluştuğu
zaman kalemi kırılır. Bakınız Türkiye’ye; bütün ünlü tetikçiler, yani
mafya babası olarak bildiklerimizden hangisi kaldı hayatta? Yok. İşte
bu dizi bunu anlatıyor. 28 Şubat kararları sadece siyasal İslamcılara
karşı devletin açtığı bir bayrak değildir. Aynı zamanda mafyaya da
bayrak açmıştır. Hala herkes üç maymunu oynuyor sadece. Çok cesur bir
dizi gerçekten de. Mafya babası diye bildiklerimiz tetikçidir sadece.
Büyük manzarada büyük patronlar var.”